5 Nisan 2016 Salı

Müzikli, Görselli Yazı: Pitoresk İstanbul

Aman dikkat. Muhafazakarların cehaleti ve estetik anlayışı üzerine bir güzelleme... Öyle başlayacağım. Eski İstanbul deyince, yeni Osmanlılar topu tüfeği alıp koşmuşlar. Gazetelerinde methiyeler döşüyorlar. Sergi nedir bilmezler ki; sergiye methiye düzüyorlar. Başka vakit olsa; resim sanatı müslümanı bozar münakaşası yapacağız; ama yeni Osmanlı resme fevkalade teşne olmuş. Natürmort olur, eski İstanbul olur; insan silüeti olmaz. Olmaz... Yine de sevmişler sergiyi. Bu iyi bir gelişme. Her şeye rağmen. Bu defalık ne sergilendiğini, temayı, işlenişini, müziği vb anlamasalar da gelecek için ümitkar olabiliriz. Resimlerde ecdad var. Buyurun gelin.
Koşup gelen muhafazakarlar resim ve gravür sanatının ucundan giriş yapıyor.  Müziğe kulak kabartıyorlar. Çıkışlarını görmelisiniz. Yanımdaki arkadaş; namaz kılarken secdeye varan cemaati yanlış resmetmişler, diyor. Boşver görmezler. Muhteşem Osmanlı’yı bulacak efendiler(!) efendiler sözüm ona... Koşun gelin, diyorum. Topu cahil cühela değil ya bunların. Bu yazıyı da anlamaz mandavallar, anlayanı çıkar. Yazımızı onlara da şumüllendirelim. “Sergi” gezmeye gidecek postmodern abi ve ablalara da. Arada bir cümleler; hödüklere değse de kimse üzerine alınmasın.
Diyorlar ya; köklerimizle bağı koparan Cumhuriyet’tir. Al işte, salona git gör. Salak. Batılılaşma içine kadar girmiş. Tee senin padişahının zamanında.
Tabloların hepsi yabancılardan; İtalyan, Ermeni falan filan. Müzikler Guatelli Paşa ile başlıyor; Melling’in resimlerini onun müziğiyle seyrediyoruz. Kim mi bu paşa? Daha doğrusu kim bu müziği yapan diye düşünmelisin. Donizetti Paşa’nın yerine geçmiş adam. Yani II. Mahmut’un mehteranı kovup Osmanlı askeri bandosunun başına geçirdiği İtalyan. La, siz hala stadyumlarda mehter marşı çalıyorsunuz ya... Neredeyse 200 yıl olmuş padişah Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi mehterden uzaklaştıralı. Atatürk değil müsebbibi be zındık. Adam 19’ncu yüzyılda dönüvermiş Batı’ya.

Bu Melling denilen adam aslında bir mimar. Demem o ki; bir gavurun eserlerine bakıyorsunuz. Fonda da ecnebi bir müzik. Hepsi hıristiyan Batı’nın dayatması. Kime? Atatürk. Yanlış cevap mirim. III. Selim’in kardeşi Hatice’nin (pardon sultan) sarayını restore edecekti ya bu Melling. Rusya büyükelçisi buldu, getirdi. Bak şunu görüyor musun? Bu gravürü yapan arkadaş.

Tophane Kışlası gravürü, sen Guatelli Paşa’nın müziğini dinlerken önünde duruyor. Ecdadın kışlasına da, İstanbul’una da iyi bak. Gerçi artık göremezsin. Ben anlatayım. Atatürk, pardon demokrasi şehidi Menderes yol açmak için yerle yeksak eyledi. Köklerimizden şey ettirdi. Kopardı. Üzülme gavurun gravürü ihtişamıyla endam ediyor.
Diğer ressama da geçelim mi? Allom da mimar; sergiyi gezerken şaşırma. İngiliz. Ekranda Nusretiye Cami çalışması beliriyor. Tamam işte senin bildiğin adıyla Tophane Cami. Cuma günleri İngilizce hutbe veren imamı var. Kim mi yaptı camiyi? Krikor Amira Balyan mimarıdır. Cami duruyor. CHP ahır yapmamış yani. Demokrasi şehidi Menderes camiyi yıkmamış ama sebili ve muvakkithaneyi söktürüp taşıttırmıştır. Minareleri de bir ara söktürülüp yeniden yaptırıldı. Kime mi? Hacı’ya... (Şaka be; tam adı Hacı Mıgırdiç Çarkyan).
Allom’un eserlerine bakarken çalan müzik var ya? Dinlemiyor musun? Luigi Arditi müziği. Ecdadla pek içli dışlıymış. Abdülaziz’in Londra ziyareti için yaptığı besteyi dinliyoruz. Buyurun; 
Bunun aslında bir kaside olduğunu bilemeyeceksiniz. Yani ağam, paşam; Abdülaziz’i övmek için yazılmış. Kaside yalnızca peygamberi övmek için yazılana denmiyor. Bu arada unutmadan söyleyeyim; Abdülmecit de bir besteci. Hatta Abdülaziz de... Onları da hiç dinlemedin sen değil mi? Pitoresk İstanbul’da rahatsız kanepemsilere oturup izlerken çalacak. Bak sana birini dinleteyim. Hicazkar Sirto: 
Sirto Yunanca bir sözcük ama üzülme, müziğin coğrafyası allem edip kallem edip kültürleri içiçe kılıyor. Müzikologlar söyler ki; Türk müziği motifleri vardır. Dinle sen de anlarsın. 
Ben gezide en çok Ayvazovski’ye yamandım. Siz daha gelmemiştiniz ve İstanbul yaklaşık olarak şöyleymiş.

Dolmabahçe’yi çalışma ofisi yapıldığından beridir gezmedim ama Ayvazovski’nin resimleri eskiden duvarlarında asılı dururdu. Abi, iyi bir deniz ressamıdır. Bozulma ama Ermeni’dir zat-ı alileri ama Rus’tur. (Sen şimdi bunu da anlamadın ya neyse) Kısaca Ayvaz deyip Azeri kabul et. İçin rahat etsin. Şimdi yukarıdaki resme bak. Güneş oradan batar mı? Bunu geç; kıyamet de gelmemiş zaar. Renklere bak. Deniz mavi mi? Sarı mı? Beyaz mı? Kahverengi mi yoksa? Denize yolun düşer de bakarsan; rakı içmezsin de, yalnızca bakarsan şu yukarıdaki gibi bak e mi! Renkleri yeniden keşfet. Anlamadın! Biliyorum.
Bu arada tüm müziklerin orijininde, hazırlanmasında Anjelika Akbar hanımefendi var. Korkma la, o Türk vatandaşı oldu. Rus değil şimdilerde. İki yaşında nota öğrendiği rivayet olunur. Devşirme diyebilirsin. Ben demem. Dünya vatandaşıyız. Sergideki Bektaşi Nefesi de ondan Dede Efendi’nin Gülnihali de... Gülnihal’i duymadın mı? Bari onu duysaydın mandaval! 2014 yılında İstanbul’a gelen Andre Rieu şöyle dinletmişti bize.
Dur sen gitmesen de sana sergiyi biraz daha gezdireyim. Ayvazovski’nin baktığı tepeden Joseph Schranz da bakmış. O şöyle görmüş:
Schranz’ın adından da anlayamayacağın gibi; anlamazsın birader, kendisi Avusturyalı’dır. Ayvazovski’den on beş sene evvel gelmiş İstanbul’a. Gravürleri taş baskı. Eee, bunu da anlatamam ya sana.
Bir kıyakla bitireyim yine de. Tanburi Cemil Bey’in sergide duyacağın eseriyle. Evet, yine bir sirto: Nikriz Sirto...
Yahu sen nikrizi de bilmezsin şimdi. “Geleneksel notalamayı esas alırsak ilk güçlüsü 4’ncü derecedeki rast perdesi, ikinci güçlüsü 8’inci derecedeki neva perdesi olan ve durağı 4’üncü derecedeki rast perdesi olan makamdır.” Anlamadın değil mi? Sen yine de sergiye git.

Not; müzikle, resimle, yani; sanat ve edebiyatla çok içiçe olanların hevesleri kursağında kalacak. Ben muhafazakarlar için yazdım yazıyı. 
Nedenleri; 360 derece görsel koyup, oturma düzeni oluşturulamamış bir hal var. Gelip "şöyle oturun" diye akıl veriyorlar. Özellikle Ayvazovski’den seçimlerin daha iyi olabileceğini söyleyebilirim. Kimse seçimler hep eleştirilebilir demesin; Ayvazovski’de eksiklikler belirgin. Bu yazı konseptinde ayrıntıları ve düzeyi daha fazla zorlamayacağım. Son diyeceğim de çıkışta üzerimize çullanan satışçılara. Yüzde on indirim yaparız pazarlığı bile var ama öğrenciyim deyince, bir hamle gelmiyor. Ve bir de müzeye sitem; o paraya üst kattı da gezdirseniz pullarınız mı dökülürdü? Dünya sponsorunuz varmış kardeşim. Ayıp.

Büşra Elif İslamoğlu - Mimar Sinan Üniversitesi

Hiç yorum yok: